15 Haziran 2010

BAŞBAKANIN ÖFKESİ - Harun Yavruoğlu




Tarih: 27.02.2008 Saat: 12:24:00 (1557 okuma)
Bir engelleme incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım hiddet olarak ifade edilmektedir öfke.
Öfke aslında normal bir insanlık hali olmakla birlikte yine de pek yaşanılması istenilmeyen bir durumdur. Çünkü bu öfke hiddet ve kızgınlığın kontrolü öyle her zaman mümkün olamamakta ve
Bir özdeyişte anlatıldığı gibi;
Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır.
Sağduyumuz, öfke duygumuzu nereye kadar götüreceğimiz konusunda önümüze sınırlar koymuş olsa da yine de zor bir durumdur öfke kontrolü.
Makul bir ifadenin ardından bastırma ve sakinleşme sürecine ihtiyaç vardır.
İstenmeyen durumların yaşanmasından kaynaklanan öfke hali tek taraflı olduğu gibi karşılıklı olarak ta yaşanabilir. Ki aslında en tehlikelisi de budur.
Daha da tehlikelisi var mıdır? Vardır elbet.
Öfkeli olanların bulundukları mevkiler ve ellerindeki argümanlar…
O halde,
İktidar öfkelenirken, karşısındaki muhalefettin de öfkesini hesaba katmalıdır. Ve sonra bu öfke sahiplerinin gittikçe taraftar toplamalarının doğuracağı sonuçları da…
İktidar olmak, muktedir olmak ise, yapılması gerekenleri iyi düşünmek zarurettendir.
Ülkenin huzurundan, mutluluğundan birinci derecede sorumlu olmaktır iktidar olmak. Ki benim gördüğüm başbakan bunu ve daha fazlasını düşünen bir yapıya sahiptir zaten.
Ama Başbakan öfkeli mi? Evet, zaten kendisi de belirtiyor.
Öfkelendiği, ona karşı çıkan öteki kim? Muhalefet lideri.
Ancak belli kitlelerin temsilcisi olan muhalefette iktidara karşı oldukça öfkeli…
Yani bu öfke öyle iki kişilik falan değil, her geçen gün kitlesel bir boyut kazanmaya yüz tutmaktadır.
O halde siyaset sorun üretmek sanatı değildir, çözüm üretmek sanatıdır diyen başbakan, toplumun psikolojisini daha fazla zorlamadan, yine sık sık kullandığı bir yaklaşımdan hareketle ve ülkemiz adına kazan kazan formülünü uygulaması gerekmektedir. Ve bunu kendilerinde acilen beklemekteyiz.
Zira o zaman bu kazan kazan teorisi başta AKP ve muhalefet olmak üzere Türkiye’nin kazanması şeklinde olacaktır ve olmalıdır. Başka Türkiye’miz yok çünkü.
Kimse şunu unutmamalıdır ki, hiç kimse vazgeçilmez değildir.
Demokrasi bunun tersini düşünenlerden hiç hoşlanmaz.
Ayrıca her yönüyle çok donanımlı olan başbakanımızdan biraz daha esprili olmayı, olaylara daha ılımlı bakmayı, beklemekteyiz. Şüphesiz yapısı ve kendine olan özgüveni de buna uygundur.
Mizah elbette hiçbir sorunu çözmez ama zaman ve perspektif kazandırır. Kendisini de ülkeyi de rahatlatır.
Elbette ki beklentilerin karşılanmaması durumunda üzülünülür, incinilir ve hatta hayal kırıklığına uğranılır. Ancak bu gelişmelerden vazife çıkaracak kızgın ve öfkeli insanların sokaklara taşması ve zamanla kontrolden çıkması durumunda işin içinden çıkılamaz hale gelebileceğinin de düşünülmesi ihmal edilmemelidir.
İşte feraset sahibi olmak, ileri görüşlü olmak bunu gerektirir. Beklentiler inatlaşmaya değil, arzulara dönüştürülmelidir.