10 Temmuz 2010

Sandıklı'da şiir saklıydı - HarunYavruoğlu

Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesi Kaymakamlığının düzenlediği
“ANADOLU YUNUSTUR” şiir dinletisine; Karadeniz’den şair ve yazar Talat Ülker’le birlikte iştirak ettik.
Keyifli bir yolculuğun ardından vardığımız Sandıklı’da, her şairi olduğu gibi bizleri de ilçe Milli Eğitim Camiasından şiir ve Yunus Dostları karşıladı ve şölen boyunca refakatte bulunarak ilgi ve nezaket örnekleri gösterdiler...
Konakladığımız Park Otel; fiziki imkânları ve çalışanlarının görev bilinci; şiir şöleni ve bağlı etkinlikler için keyif vericiydi.
ANADOLU YUNUSTUR şiir etkinliğine Elazığlı dostlarımız; şair ve folklor ekibiyle etkinliğin en kalabalık ve aktif davetlileri olarak dikkatleri çekerken,
Kahramanmaraş’tan Yasin Mortaş ve
Erzurum’dan Hanefi İspirli’yi,
Elazığ’dan Mehmet Şükrü Baş’ı ve diğer şair dostları görmekten hayli keyif aldığımı de ayrıca belirtmeliyim.
Öte yandan, daha ilk görüşte kendini hissettiren, hatta hissettirmeye özel çaba sarf eden şair dostlara da rastlamak mümkündü.
Azeri şair Zelimhan Yakup, duruşuyla, öz güveniyle yaptığı Yunus konulu konuşmalarıyla dinleyenlerin fazlasıyla ilgisini üzerinde yoğunlaştıran davetlilerdendi.
Lakin yine neredeyse her şiir şöleninde karşılaşılan, çeşitli kompleks sahibi dinozorlara da rastlamak mümkündü...
Elbette şiir etkinliklerinin başarısı bir ölçüde o etkinliğe iştirak eden şiir severlerin ilgisiyle de orantılıdır.
Şair kürsüye gelir şiirini okur...
Okur da, kullandığı anlaşılması zor imgeler nedeniyle dinleyici
kitlesi, akıp giden sözcüklerin manasına bir türlü vakıf olamaz;
olamayınca da ilgisi azalır ve bu sefer:
“Benim burada ne işim var?” Demeye başlar içten içe... Ve ardından da inceden inceye; “ne ummuştum ne buldum!” muhasebesine yönelir ağırlaşan göz kapaklarıyla...
İşte o dakikadan sonra keyifsizliğe dönüşen şairin mikrofon ukalalığı şiir severin “gitmek mi zor kalmak mı zor/ o geceyi gel bana sor... “muhasebesine dönüşmesine karşın
Şov peşindeki şair dostlarımız işin farkında olmak bir yana, adeta inadına daha da ısrarla ellerindeki mikrofonla cilveleşirler...
Çünkü bu gibiler için gün: Ne yaman bir sanatçı olduğunu yaşına başına bakmaksızın dosta düşmana gösterme günüdür...
Şiir dinletilerinde sıkça yaşanan bu hassasiyetsizlikler; şiirin hasiyetini kemirmesi neticesinde şaire ve şiire ilgiyi her geçen gün daha da azaltmaktadır ne yazık ki.
Ve maalesef Sandıklı’da da öyle oldu.
Bazı sözde üstat bilinen şairlerin anlamsız sulu ve ucuz tavırları şiirin önüne geçti yine.
Gereksiz kürsü işgalleri...
Lüzumsuz iltifatlar veya
sataşmalarla şiir severlerin sabrı kaynayan süt gibi taşırıldı yine.
Ve bunlar; ne yazık ki şiirin sözde önde gideniydiler.
Allahtan tecrübeli bir organizasyonla şiir dinletisinin sonuna müzik dinletisi konularak çöle dönmesi muhtemel ortam şiir adına zevahiri kurtarmaya yetmişti.
Zira saatler ilerledikçe baygın bakışlar şiire ilginin bir an önce müzik dinletisine dönüşmesini bekler gibiydi.
Son yıllarda şiir kitaplarının satmaması,
şiir şölenlerine iştirak eden halkın şiir adına aradığını bulamaması,
katılımcıların mevcut ortamı amacının dışında kullanması,
şaire ve şiire bakışı olumsuz etkilemiştir bu yüzden.
Yine bir şiir dinletisiydi.
Davet edildiğim şiir şöleninde ben de şiirini okuyan şairlerden biriydim.
Etkinlik sonunda o ilin belediye başkanı şairlere hitaben:
“Bu şehir, şehir olalı böyle bir eziyet görmedi.
Zira okunan şiir dizelerinden hiçbir lezzet alamadık;
çünkü anlamadık! ” sözleriyle esprili bir eleştiri yapmıştı şair dostlara.
Belli ki başta Belediye Başkanı ve şiir dinletisine iştirak eden davetliler şiir adına aç kalmışlardı o şiir gecesinde.
Üzülmüştüm...
Yine üzüldüm...


Not:
Trabzon Belediyesinin düzenlediği şiir yarışmasında birincilik ödülünü kazanan Mehmet Şamil Baş’ın yarışma jürisine ve yaşanan trajikomik gelişmelere yönelik eleştirisi, konuyla ilgili koyduğumuz tepkilerde ne denli haklı olduğumuzun bir kanıtı olarak tarihe geçmiştir.
Şayet bu eleştirilerin müsebbiplerinden biri de ben olsaydım, bir dakika dahi beklemez, Sanatevi(!) ortamından derhal ayrılırdım.
Ama dedim ya bunu ben yapardım...