harun yavruoglu MaKaLeLeR
19 Ocak 2019
Harun Yavruoğlu
TARAFSIZ KÖŞE
Yeter artık, salmayın üstümüze öfke ve şiddetinizi…
Çelmeyin aklımızı daha fazla!
Haber bültenleri ve her sabah gazeteler; sizden,
kavgalarınızdan bahsediyor…
Bu güzel havalara, karıncalara, kuşlara, dal dal
çiçeklere rağmen kafalarımızı ütülemekte bizleri birbirimize düşürmeye
çalışmaktasınız aralıksız.
Bir tatlı huzur alamaz olduk dilinizden.
Sokağa çıkılsa yürüyecek kaldırım yok, umurunuzda mı?
Umurunuzda mı akmayan trafik?
Kaynamayan tencere, ağlayan çocuklar, yıkılan yuvalar…
Ayva çiçek açmış…
Bahar gelmiş gidiyor sevgisiz aşksız, umurunuzda mı?
Öfkeden sanat yapmışsınız kendinize, ama gemicikleri
indirmişsiniz denize.
Bize gelecek endişesi ve umutsuzluk kalmış yine…
Enflasyon baharda hapishaneden kaçınca halkın huzuru da büsbütün
kaçmış.
Umurunuzda mı?
Ülkede kıtlık korkusu var, buğday, pirinç karaborsada…
Uyuyor iktidar, rolünü oynamıyor, diyor yerim dar.
Dayanılmaz dertlere yolcu olmuşuz...
Bir kara duman kiri sarmış da sarmış her yanımızı,
yanımızda kimsemiz yok.
Deniz’e düştü laiklik.
Boğuldu, boğulacak(!)
Ve ozan bir türkü tutturmuş,
“ Yoksulun sırtından doyan doyana/ yiğit muhtaç olmuş
kuru soğana…”
Duyan yok.
Yeter artık!…
Baharı buhar ettiniz, yaza da duman oluruz sayenizde.
Gayrı, gelmeyin üstüne artık bu milletin!
Derdi çoktur bu milletin hangisine yanacak.
Cemreler gibi baharla birlikte kaygılar düşmüş yüreklere.
Kaygılar düşmüş yüreklere de, kimin umurunda.
İktidar ve muhalefet birbirlerine düşmüş, görüşmüyorlar
ama doğrusu iyi dövüşüyorlar…
Özel günlerde dahi kuvvetler ayrılığını temsil eden
güçler ise, birlikte bir bardak su dahi içemiyorlar, içmiyorlar…
Muhalefeti sitemin olmazsa olmazı görecek, bir iktidar
anlayışımız ise olmadı ve anlaşılan olmayacakta.
Bizim demokrasi anlayışımız nedense her zaman
sabıkalıdır?
Dindaşına din düşmanı, din düşmanına kanka olmuş bir
siyasi anlayış…
İnanılır gibi değil.
Hoca Nasrettin’den utanmalıyız.
Birkaç fıkra bilen, bir güler yüzlü siyasetçimiz bile yok
nedense.
Nedense, nereden estiği belirsiz bir husumetin esiri
olmuşuz gün geçtikçe.
Bir deli bir kuyuya taş atmış atmasına, da kırk akıllı
bulunamıyor ki, taş kuyudan çıkarılsın.
Siyasiler koltuk sevdalarını coşkuyla yaşarken, oğullar
ve kızlar işsiz...
Cepleri parasız ve sevdasız hayal kurmaksızın yaşamakta
ve yaşlanmaktalar...
Evet, bu güzel havalara, karıncalara, kuşlara, dal dal
çiçeklere rağmen kafalarımızı ütülemekte bizleri birbirimize düşürmeye
çalışmaktasınız aralıksız.
Bir tatlı huzur alamaz olduk dilinizden.
Yeter artık!
Ya güzel konuşun ya kesin sesinizi...
3 Ocak 2012
Harun Yavruoğlu - VEKİLİN PARMAĞI
Vekilin parmağı pekmez yala yala bitmez…
Vekilim maaşına zam yapmış…
Yap vekilim yap…
Değil mi ki önce can, sonra canan…
Sen kendi maaşına yüzde yüzün üzerinde zam yap ki,
sıra,
sıradan emeklilere de gelsin…
Evet vekilim.
Siz seçilmişler; düğünlere gidiyor,
gelin hanımlara ve damat beylere altın falan takıyorsunuz…
misafirleriniz geliyor;
onlar size derdini döküyor, siz onlara
kolonya döküyorsunuz…
Onun için size 3 bin 4 bin lira emekli maaşı yetmiyormuş.
Yüzde yüz haklısınız ananızın ak sütü gibi
yüzde yüz maaş artışı helal olsun size…
Bu halk sizinle gurur duyuyor vekilim…
Vekilim kızmayın ama;
Sizlere bu ulvi sıfatını kazandıran bu halk da düğünlere, nişanlara gidiyor…
Maalesef gidiyor işte.
Çünkü onların da eşleri dostları var…
Ve onlar da düğünlerde
tuhaf ama gelin ve damatlara altın falan takıyorlar…
Madem vekilin maaşı yüksek, bizim yerimize de onlar
altın taksın demiyorlar vekilim.
Ayrıca onların da midecikleri var…
Onların da çoluk çocuğu, torun torbası var…
Her ay gelen faturaları ev kiraları var vekilim…
O nedenle seçmen vasfındaki emeklilere de çok değil,
sizin maaş artışınızın yarısı kadarcık bir zam verirsiniz artık.
Umarım o kadarcık bir insafınız vardır vekilim.
Ayrıca bu sıradan bu vasıfsız(!) emeklilerin öyle sizin gibi
sembolik paralarla karınlarını doyuracağı
lüks mekânları da yoktur.
Ve onlar; bir daha geri dönmediğiniz ve
dönmeyeceğiniz o malum şehirlerde hala
“yürü ya kulum, tabana kuvvet” vaziyetlerindedirler…
“Efendim halk dalkavukluğu yapma!”
Siz bu halkı
ekonomik sorunlardan kurtarmak için
bu halktan vekâlet aldığınız halde
gecenin en karanlık bir zamanında
kendi çıkarlarınızın mangırlı dalkavukluğunu yaparken,
Halkın hakkını aramak,
Halka yapılan bu haksızlığı dillendirmek
dalkavukluk oluyorsa;
vay sizi seçip meclise gönderen
bu zavallı
bu kaderine razı
ağzı var dili yok
halkın haline.
Ama yine de;
Türkiye sizinle gurur duyuyor vekilim.
Yeni yılın kutlu olsun Türkiye…
Yap vekilim yap…
Değil mi ki önce can, sonra canan…
Sen kendi maaşına yüzde yüzün üzerinde zam yap ki,
sıra,
sıradan emeklilere de gelsin…
Evet vekilim.
Siz seçilmişler; düğünlere gidiyor,
gelin hanımlara ve damat beylere altın falan takıyorsunuz…
misafirleriniz geliyor;
onlar size derdini döküyor, siz onlara
kolonya döküyorsunuz…
Onun için size 3 bin 4 bin lira emekli maaşı yetmiyormuş.
Yüzde yüz haklısınız ananızın ak sütü gibi
yüzde yüz maaş artışı helal olsun size…
Bu halk sizinle gurur duyuyor vekilim…
Vekilim kızmayın ama;
Sizlere bu ulvi sıfatını kazandıran bu halk da düğünlere, nişanlara gidiyor…
Maalesef gidiyor işte.
Çünkü onların da eşleri dostları var…
Ve onlar da düğünlerde
tuhaf ama gelin ve damatlara altın falan takıyorlar…
Madem vekilin maaşı yüksek, bizim yerimize de onlar
altın taksın demiyorlar vekilim.
Ayrıca onların da midecikleri var…
Onların da çoluk çocuğu, torun torbası var…
Her ay gelen faturaları ev kiraları var vekilim…
O nedenle seçmen vasfındaki emeklilere de çok değil,
sizin maaş artışınızın yarısı kadarcık bir zam verirsiniz artık.
Umarım o kadarcık bir insafınız vardır vekilim.
Ayrıca bu sıradan bu vasıfsız(!) emeklilerin öyle sizin gibi
sembolik paralarla karınlarını doyuracağı
lüks mekânları da yoktur.
Ve onlar; bir daha geri dönmediğiniz ve
dönmeyeceğiniz o malum şehirlerde hala
“yürü ya kulum, tabana kuvvet” vaziyetlerindedirler…
“Efendim halk dalkavukluğu yapma!”
Siz bu halkı
ekonomik sorunlardan kurtarmak için
bu halktan vekâlet aldığınız halde
gecenin en karanlık bir zamanında
kendi çıkarlarınızın mangırlı dalkavukluğunu yaparken,
Halkın hakkını aramak,
Halka yapılan bu haksızlığı dillendirmek
dalkavukluk oluyorsa;
vay sizi seçip meclise gönderen
bu zavallı
bu kaderine razı
ağzı var dili yok
halkın haline.
Ama yine de;
Türkiye sizinle gurur duyuyor vekilim.
Yeni yılın kutlu olsun Türkiye…
Haber Kaynağı : Taka Gazetesi
VEKİLİN PARMAĞI için 2 cevap
-
HİKMET der ki:
31 Aralık 2011 tarihinde, saat 23:21Milletin başının tacı vekili, ne isterse onu yapar. Yetki onlarda %50 ile tek başına iktidarlar, ne yapsa haklıdır… -
sebahattin köroğlu der ki:
01 Ocak 2012 tarihinde, saat 16:31“Basın halkın müşterek sesidir.” sözünü örneklendiren bir yazı okudum Sayın Yavruoğlu’ndan. Yüreğine, kalemine sağlık. Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu “YÜKSEK ATEŞLİ FANATİZM HASTALIĞINDAN” konuşma özürlüdür. Türkiye’nin büyük bir ekseriyeti bilgisizliğin karanlığında düşünmeyi bile düşünmemektedir. Türkiye’nin büyük bir kısmı düşünmemeye yaklaşsa ve düşünce kırıntıları taşısa bile düşünme yasaklısıdır. Düşüncesi etkili olanlarsa …. ben diyemiyorum. Sen yazarsın Sayın Yavruoğlu. Benim yerime sen yaz, sen yaz, GAZETECİ KARDEŞİM! İşte benim yerime sen duygularımı yazarsan basın halkın müşterek (ortak) sesi olur. Birilerinin “halk adına ” ortaya atılan sesi değil. Ha, şunu da demeden olmaz. Vekilciklerimizi çok üzme, onlar, biliyorsun çok masraf ettiler, gece gündüz uyumadılar, bazı organizasyonlar yapmıştırlar, birisinin deyişyle onları fazla köşeye sıkıştırırsak “iş takibi yapabilirler” aman ha, üzmeyin, üzmeyin onları.
23 Aralık 2011
Harun Yavruoğlu makaleler
Mösyö Nicolas
Fransa denince:
Çağ değiştiren, kilisenin tahakkümüne karşı çıkan o meşhur
özgürlükçü Fransız ihtilalı gelir aklıma...
***
Fransa denince:
Moda gelir…
Paris gelir...
Eiffel kulesi gelir…
Victor Hugo:
“Sefiller” romanı ve “Tanrı” şiiri gelir aklıma…
***
Fransa denince aklıma:
Brigitte Bardot,
Jean Paul Belmondo,
Alain Delon,
Fransız öpücüğü,
Last Tango In Paris gelir…
***
Fransa denince aklıma
Urfa gelir…
Sütçü imam ve
Ülkemi işgali gelir...
Ayetullah Humeyni, şimdiki İran gelir…
***
Fransa denince:
Ülkemin içişlerine sürekli karışan bozguncu Midderantlar…
Kışkırtılan Leyla Zana’lar…
Muhalif deyu kucak açılan Yılmaz Güney’ler…
Ahmet Kaya’lar gelir aklıma…
***
Fransa denince:
Ermenistan’ın akıl hocası ve de
siyasi ve silahlı kışkırtıcısı…
Öldürülen onca Türk büyükelçileri…
Kanlı Orly Havaalanı…
Kısacası münafığın Frenkçesi Fransa gelir aklıma…
***
Fransa denince:
Atalarım Osmanlıdan yardım dilenen Fransuva…
Cihan imparatoru Kanuni…
Türk Deniz kahramanı Barbaros Hayrettin Paşa
ve 1543 yılında zavallı Fransuva’nın, Tulon'da kurtarılışı gelir aklıma…
***
İşte bu yüzden Fransa denince:
Vefasız bir millet…
Milletimi aşağılayan, çelmeleyen bir kıytırık medeniyet…
Ve her yanı oynak çikletçi bir Sarkozy gelir aklıma…
***
Oysa bu aziz ülkem:
Her daim sözde dost Fransa’yı rehber edinmişti.
Bu ülkenin:
Yontusunu…
Şiirini…
Plastik sanatlarını…
Balesini…
Orasını, burasını, operasını dahası her türlü sanatını sevmişti…
Kaşığını, bıçağını sevmişti...
Hatta dilini sevmiş okullarında zorunlu ders olarak da okutmuştu…
***
Bu muhasır olmaktan çok, muhasaracı medeniyet,
Bu sömürgeci, bu kibir budalası zihniyet,
“Yaratılanı severim yaratandan ötürü” diyen bir milleti
bir koltuk uğruna nasıl da utanmadan “katil” ilan edebilmektedir.
Pes doğrusu…
16 Ekim 2011
Ben - harun yavruoğlu
Maalesef hala en iyi şiiri yazmayı beceremedim…
Ve hala en iyi karikatürü çizemedim…
En iyi makaleyi de kaleme alamayışım nedeniyle olacak ki;
hiçbir zaman “ben, hep ben…” diyemedim…
Hiçbir zaman hiç kimseye yalaka olmadım…
Hiçbir zaman yalan konuşmadım, iftira atmadım…
Hiçbir zaman büyüklerime saygısızlık, küçüklerime kurnazlık yapmadım…
Hiçbir zaman kimsenin hakkına tecavüz etmedim...
Karikatürünü veya şiirini veya başka bir eserini kısmen veya tamamen kopyalayıp sahiplenmedim…
Hiçbir zaman kimsenin sırlarını deşifre etmedim. Ki, düşmanım bile olsa yapmadım...
Şartlar ve ortam gereği eleştirdiklerimi dahi arkasından konuşuyorum durumu olmasın diye “ilgilisine söylenmesini” özellikle istedim…
Hiçbir zaman hiç kimseye yük olmadım. Ya da olmamaya çalıştım...
Ve de hiç kimseye “sana vaktiyle şu iyiliği yapmıştım… Sırtımda taşımıştım” şeklinde sitemler de etmedim...
Hiç kimseyi “ileride menfaati olur” diye sevmedim. Sevmişsem; karşılıksız, çıkarsız ve umarsız sevdim...
Hiçbir zaman dostlarımı menfaatlerim uğruna da satmadım...
Hiçbir zaman lafla peynir gemisi yürütmedim, işimle meşgul oldum...
Hiçbir zaman hiç kimseyi mahkemelerde de süründürmedim… Oraya buraya mektuplar yazıp aman dilenmedim…
Ve yine hiçbir zaman hiçbir şey yapmadan “her şeyi yapan benim” diyen zevzeklere de katlanamadım...
Hiçbir zaman etrafımda ki terbiyesizliğe yüz vermedim...
Ancak yanlışlarım olduğunda; başkaları gibi haksızlığımı da örtbas etmedim… O durumlarda muhatabımdan hiç eziklik duymadan derhal özrümü diledim...
Hiçbir zaman kimseye iftira atmadım...
Hiçbir zaman dostlarımı satmadım…
Hiçbir zaman çıkarlarıma yenilmedim…
Hiçbir zaman olduğumdan büyük, değerli veya mühimmiş gibi görülmeye çalışmadım…
Yani iddia edildiği gibi 35 kişisel sergi değil, 23 kişisel sergi açtım. Ve de yine iddia edildiği bibi hiçbir zaman bir karikatürümü öteki sergime taşımadım. Ve de 35 karikatür değil binlerce karikatür çizdim…
Hiçbir zaman ucuz polemiklerin popülist şovmeni olmadım…
Hiçbir zaman insan onurunu incitecek seviyesizliğe tevessül etmedim…
Hiçbir zaman doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterme maharetinde bulunmadım...
Ancak hiçbir zaman “yanlış yapmadım” da demedim…
Hiçbir zaman yalnızlığı terk edilmişlik olarak görmedim... Tam aksine doğru bildiğim yolda yalnız yürümekten gurur duydum…
Arşivim düşmanlarımın sır ve zaaflarıyla dolu olsa da; kişiliğim hiçbir zaman onları deşifre etmeme izin vermedi.
Hiçbir zaman makam ve mevkii düşkünü olmadım… Çoklarına göre zor, hatta imkansız sayılacak nice makamlardan “mahkeme kadıya mülk değildir” anlayışıyla bir çırpıda ayrılıverdim...
Hiçbir zaman yaptıklarımı anlatma konusunda becerikli olmayı denemedim… Lakin yapamadıklarımı yapabilme çabası içinde oldum…
İkiyüzlü, çıkarcı, muhteris zavallı yalakalar hariç; hiçbir kimseyi küçümsemedim... Dostlarımın daima benden daha akıllı ve mahir insanlardan oluşmasına büyük önem verdim...
Düşmanım da olsa eleştirilere refleksle cevap vermedim... Varsa tüm doğrulardan istifade ettim...
Davet edilmediğim hiçbir sofraya oturmadım… Sonra da “hesabı kim ödeyecek?” Demedim...
8 Temmuz 2011
KORKUYORUM!..
Harun Yavruoğlu |
Tarih: 24.05.2008
Nerede bir yetim çocuk görsem gözleri yaşlı, korkuyorum.
Bir ihtiyar, bir sakat, bir mağdur insan görsem, yine korkuyorum.
“İyi adamdır veya kötü insandır.” dediğimde yanılacağımdan da korkuyorum.
Ülkemin başına bir haller gelecektir düşüncesinden, kardeş kavgasından, dostun unutmasından, atı alanın Üsküdar’ı geçmesinden korkuyorum.
Üzümü yiyip bağını sormayanlardan, haramdan doymayanlardan korkuyorum.Hak edilmemiş kahramanlıklardan, alçakça zaferlerden korkuyorum.
Korkuyorum. Ekolojik dengelerin bir daha düzelemeyecek olmasından, hasretlerin kaybolmasından, doğru konuşmanın safdillilik sayılmasından korkuyorum.
Allah’tan korkmayandan, kuldan utanmayandan, sürekli ötekinde ayıp arayandan, komşusunu karalayandan, dedikodudan şifa umanda da korkuyorum.
Saygısızlıkları özgürlük sayanlardan, gelenekten hoşlanmayanlardan, dilini kullanmayanlardan, parayla pulla konuşanlardan, aşkı küçümseyenlerden, maddeyi aşırı önemseyenlerden korkuyorum.
Sanata ilgi duymayanlardan, sanatçıya değer vermeyenlerden, ilmi irfanı görmeyenlerden korkuyorum.
Ağacı kesen, çiçeği koparan, zayıfı ezen, çevreyi kirletenlerden de korkuyorum.Sevgisini göstermeyen, hataları affetmeyen, sevginin hoşgörü olduğunu bilmeyenden de korkuyorum.
Şaha şıha tapanlardan, boşa atıp tutanlardan, “Allah’la aldatanlardan” korkuyorum.Ağlayana gülenlerden, menfaatine ölenlerden,
İktidarlardan, iftiralardan, ihtiraslardan korkuyorum.
Cahile galip gelmekten, sudan bahanelerden, şahtan ve şahanelerden korkuyorum.Kraldan, kralcılardan, katlanılmaz acılardan, göstermelik hacılardan korkuyorum.
Körlerden değil, görgüsüzlerden, münafıkların münasip görülmesinden, kardeşin kardeşe çorap örmesinden korkuyorum.
Liyakatsiz yetkiliden, yetkili makama etkili kişiliksizden korkuyorum.
İhya eden ihalelerden, ihalelerin uyduruk şartnamelerinden, ödlek bürokratın yalakalığından, yalanların yakası açılmamışlarından korkuyorum. Ama ölmekten korkmuyorum...
7 Mayıs 2011
USAme!!!
Harun Yavruoğlu
USAme !!!
Ve Usame’yi vurmuşlar !
Kim vurdu?
Dünyanın eşkıya başı vurdu.
Irak’ı vuranlar.
Afganistan’ı, acılaristan’a çevirenler.
İslam’ın mabetlerine, camilerine cebren ve hile ile girenler.Müslüman halka görülmemiş insanlık dışı eziyetleri edenler vurdu.
Usame’yi;
Irak’ın yer altı kaynaklarını ham hum edenler vurdu.
Saddam’ın Önce Kuveyt’e girmesini sağlayanlar
ve sonra “çık oradan”deyip aşağılayanlar,
Irak’ta sözde İsrail’i tehdit eden “nükleer füzeler var”
yalanını uydurarak işgale bahane bulanlar vurdu…
Irak lideri Saddam’ı terörist ilan edenler,
Irak’ı, İran rejimini yerle bir etsin diye silahlarla donatanlar,
Libya’yı vuranlar…
Halkları; birbirinden bin bir fesatla ayıranlar,
sonra da diledikleri gibi buyuranlar ,
Tunus’ta, mısırda iktidarı devirenler,
Yemende,
Suriye’de fesat çıkaranlar vurdu Usame’yi.
***
PKK’yı icat edenler,
Kürd'ü Türk'e düşman etme uğraşında olanlar,
Usame’yi; USAme yapanlar, vurdu Usame’yi…
Onu Ruslar'a karşı silahlandıranlar.
Terör konusunda eğitenler.
” Biz de mi lolo!”
diyerek, ikiz kulelerin intikamı(!) için vurdular Usame’yi.
Usame’yi vurdular.
O halde yapacakları yeni işgaller için farklı bahaneler buldular…!
Vurdular.
Üstelik silahsızken vurdular.
On milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı bir ülkede,
babalarının çiftliği gibi gidip vurdular.
Adalet, demokrasi ve insan haklarından bahsedenler vurdular.
“Apo’yu öldürmeyin; besleyin”,
İstirahatgâhında “yeri dar” diyenler ,”Havyar da, yar da, verin”
Diyenler.
Ve dahası bir buçuk milyar Müslüman’a dünyayı zehir edenler vurdular…
İslam peygamberine sövenler.
Kur'anı yakanlar.
Fesat çıkaranlar.
Hilebaz ve ödlek mahlûklar.
Yıllarca amaçlarına hizmet etmiş USAME’yi vurdular.
O halde yapacakları yeni işgaller için
belli ki, başka bahaneler buldular…!
Kim vurdu?
Dünyanın eşkıya başı vurdu.
Irak’ı vuranlar.
Afganistan’ı, acılaristan’a çevirenler.
İslam’ın mabetlerine, camilerine cebren ve hile ile girenler.Müslüman halka görülmemiş insanlık dışı eziyetleri edenler vurdu.
Usame’yi;
Irak’ın yer altı kaynaklarını ham hum edenler vurdu.
Saddam’ın Önce Kuveyt’e girmesini sağlayanlar
ve sonra “çık oradan”deyip aşağılayanlar,
Irak’ta sözde İsrail’i tehdit eden “nükleer füzeler var”
yalanını uydurarak işgale bahane bulanlar vurdu…
Irak lideri Saddam’ı terörist ilan edenler,
Irak’ı, İran rejimini yerle bir etsin diye silahlarla donatanlar,
Libya’yı vuranlar…
Halkları; birbirinden bin bir fesatla ayıranlar,
sonra da diledikleri gibi buyuranlar ,
Tunus’ta, mısırda iktidarı devirenler,
Yemende,
Suriye’de fesat çıkaranlar vurdu Usame’yi.
***
PKK’yı icat edenler,
Kürd'ü Türk'e düşman etme uğraşında olanlar,
Usame’yi; USAme yapanlar, vurdu Usame’yi…
Onu Ruslar'a karşı silahlandıranlar.
Terör konusunda eğitenler.
” Biz de mi lolo!”
diyerek, ikiz kulelerin intikamı(!) için vurdular Usame’yi.
Usame’yi vurdular.
O halde yapacakları yeni işgaller için farklı bahaneler buldular…!
Vurdular.
Üstelik silahsızken vurdular.
On milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı bir ülkede,
babalarının çiftliği gibi gidip vurdular.
Adalet, demokrasi ve insan haklarından bahsedenler vurdular.
“Apo’yu öldürmeyin; besleyin”,
İstirahatgâhında “yeri dar” diyenler ,”Havyar da, yar da, verin”
Diyenler.
Ve dahası bir buçuk milyar Müslüman’a dünyayı zehir edenler vurdular…
İslam peygamberine sövenler.
Kur'anı yakanlar.
Fesat çıkaranlar.
Hilebaz ve ödlek mahlûklar.
Yıllarca amaçlarına hizmet etmiş USAME’yi vurdular.
O halde yapacakları yeni işgaller için
belli ki, başka bahaneler buldular…!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)